4,1ArkadaşLar aLemnin En KraL özeL KanaLı #yudum Da sizLerDe SohbeT'in Neşenin DosTLuqun BuLunduqu Bu OrTamda kaLıcı oLmak İstiyorsanıZ; /ns ajoin add #yudum Komutunu UyquLayabiLirsiniZ...Hoş SohbeTLeR diLerim...
Cix Tarafından Tue Dec 29 16:14:21 tarihinde yazılmış
[02:34] <_Gökhan_Azat_> seladaa hg
[02:34] Buqünde SensizLiqi AnıLara Sarıp İciyorum,Görüyorum ki Bu Sevqi Bitmeyecek,Sebepsiz qidişLer Bitip Tükenmesede;AyrıLık Sonumuzu Getirmeyecek.EceL Beni aLsada Bu Sevda Bitmeyecek^^karizma_Ferit^^

0,6 www.trsohbet.com oyun servisi. Kanalimizda sohbet serbest degildir ve ban sebebidir, iyi eglenceler.'
[02:33] *** ZeniTh Tarafından Fri Dec 11 22:19:04 tarihinde yazılmış
15,1Sorunuz : 17051/18562 (Ipucu 1/4)
[02:33] 7,1GoK100uNde Bir galaksi..?
[02:33] 1,15Hint: A*** C*******
emre (trSohbet@B2DC3B88.748BD4EA.trsohbet.com)
15,1Sorunuz : 17051/18562 (Ipucu 2/4)
[02:33] 7,1GoK100uNde Bir galaksi..?
1,15Hint: A**A CE******
5,1Sorunuz : 17051/18562 (Ipucu 3/4)
,1GoK100uNde Bir galaksi..?
> 1,15Hint: AL*A CE***U**
[02:34] *** Giriş: eda18 (trSohbet@E1A166F5.DEA7F51C.trsohbet.com)
[02:34] *** Giriş: TRSohbet-759645228 (trSohbet@2AA792CF.DD47F4A1.trsohbet.com)
[02:34] *** Giriş: real_ (trSohbet@CB09EE32.CE4ADB54.trsohbet.com)
[02:34] *** emre Nick değişerek TRSohbet-759645229 Oldu
[02:34] 15,1Sorunuz : 17051/18562 (Ipucu 4/4)
[02:34] 7,1GoK100uNde Bir galaksi..?
[02:34] 1,15Hint: ALFA CE***U*I

2:36] ya siz kızlar ne kadar havalı kendini beğenmişsiniz 

[02:26] seladaa
[02:26] seladaa
[02:26] selam msnde bosa lmama yardımcı olurmusun_?

[02:27] mını etek gıydınmı hayatnda hiçç?? 


[02:28] slm
[02:28] deneyimlerimizi paylaşalım mı? ne dersin? 


02:26] seladaa
[02:26] slm cnm hg nasılsın sohbet etmek istermisin ?


02:26] gecenin bu saati nefis erotik bir sohbet sencede harika olmaz mı? hele msn de...oooof yaa... 
[02:28] gecenin bu saati nefis erotik bir sohbet sencede harika olmaz mı? hele msn de...oooof yaa.


[02:27] seni kaç kere do malttılar söle bakim tatlış 

[02:30] meraba tatlımm kucagımda mı boosalmak ıstersın yoksa arkandayken mi?? 

02:26] selam prenses hosgeldın ewlımısın_?_
[02:26] selda

02:28] slm
[02:28] deneyimlerimizi paylaşalım mı? ne dersin? 


Bu hazılar irceyegirdiğim zaman karşıma çıkan yazılar sizlerle paylaşmak istedim sizlerde ona göre cahata girin

Uzun Zamandır Sitemizle İlgilenemiyorduk http://hikaye-seo.blogspot.com bundan sonra özgün tutaçağız hergün yeni hikayeler sitemize koyacağız bundan şüpheniz olmasın hikayeleri okudukça ufkunuz açılacaktır buna inannın bende koyduğum hikayeyi okumadan koymuyorum. güzel hikayeler var sitemizde aşk hikayeleri , sevgi hikayeleri yorumlada nasıl hikayeler istediğinizi belirtebilirsiniz.

Bir zamanlar hikaye seo sitem vardı ve çok kişi siteme gelir hikaye okurdu ama siteye hikaye koymayınca artık stieye hiç kimse gelmiyor. ama bundan sonra sitemde herkez gelip hikaye okuyabilecek...


Tam tamına 17,5 yaşındaydım o gün. Bütün eğitim hayatımı adadığım ve sonunda başardığım üniversitemin bahçesinde onunla konuşup bir ilişkinin temellerini atmak üzereyken küçük bir çocuktum. Günü birlik ilişkilerde, geçici flörtlerden hoşlanmadığımı belirtecek kadarda büyük. Üniversite hayatinin başlangıcı bu muhteşem birlikteliğinde başlangıcı oldu. Günler büyük bir hızla geçiyor ve her gecen gün aşkımızda ayni hızla büyüyordu.

Önce toplumdan, sonra da okulumuzdan soyutladık kendimizi. Her anımızı baş başa geçirmekten, İstanbulun keşfedilmemiş yerlerin gezmekten büyük keyif alıyorduk. Onun dinine çok bağlı olması, benim bugüne kadar bilmediğim görmediğim şeyleri yapıyor olması hoşuma gidiyor, ben de her gün yeni şeyler öğreniyordum.

Bu aşk romanlarından fırlamış mutlu günler daha doğrusu seneler 4 yıl sürdü. Kesintisiz 4 yıl. Bu arada o benim aileme, bende onun ailesine girmiştik. Evleneceğimiz günler sayiliydi.

5. yılımıza girdiğimiz ilk günlerinde her şey alt üst oldu hayatımda. Senelerdir görmediğim bir arkadaşımı ziyarete gittim ve aşık oldum. Hayatımızda başka insanlar olmasına rağmen bu garip duygusal çekim bizi yakaladı, ama hemen kendimizi toparlayarak uzaklaştık. İşte yine ben eski bendim. Her şeyi çözmüş ilişkime sağlam bir şekilde dönmüştüm .- Döneme mimiydim yoksa Bir kaç ay sonra İnternet ve chat ortamını keşfettim. Seneler sonra ilk kez farklı erkeklerle konuşmak gerçekten ilginçti gelmişti. İleri gidip teflonlaşmaya ve hatta bir kaç kez görüşmeye bile vardırmıştım işi. Ama hep kendimi haklı çıkaracak sebepler aradım. Kötü bir şey yapıyordum, onu anlatmıyordum. Yada bana öyle geliyordu.

Başka bir adama aşık olmamla başlayan kavgaların, tartışmaların yerini şimdi chat kavgaları almaya başlamıştı. Bu seferde netten yüzünü bile görmediğim bir adama aşık olmam, olayın patlama noktası oldu. Çünkü artık sözlerin yerini tokatlar almıştı. Çıktığım tatiller, görüşmeme kararları, ilişkiyi kurtarma çabaları hiçbir işe yaramıyordu. Elimizde hiçbir şey kalma misti artık. Bizi bir arada tutan o güçlü bağ,aşk,sevgi,saygı,hoşgörü. Hepsi uçup gitmişti.şaşkındım. nasıl bu hala gelebilmişti her şey. Bitmeliydi. Bitecekti. Ve bitti. 5. yıldönümümüze 1 ay kala bitti büyük aşk masalı.

Biliyorum. Ben suçlu görünüyorum. Ama hala kendimi haklı çıkarmak için çok fazla sebep bulamıyorum. Pişman mıyım. Hayır. 23 yaşındayım artık ve elimde kalan hala bitmemiş bir okul. İlişkim bitti ama okul hala duruyor. Aşk mı bir daha asla...


Hep özlediğim, beklediğim aşkın böyle aniden kapımı çalıvereceğini, izin almadan yüreğimde bir köşeye yerleşeceğini hiç düşünmememiştim. Göz göze geldiğimiz anda. Başımdan aşağıya buzlu su dökülmüş gibi hissettim.

Bakışları içimi titretti, bilmediğim, tanımadığım bir dünyanın kapıları açılıverdi önümde... Kimde, neydi, hangi sınıfta öğrenciydi, daha önce onu görmemiştim. Bütün gün bu sorularla boğuştum. İlk şoku atlatıp kendime geldiğimde okulda onu aramaya başladım. Gerçeği öğrenmem hiç zor olmadı tabii ki! Suratıma tokat gibi çarpan gerçeği...

O okulumuzda yeni görev yapmaya başlamış bir öğretmendi çok genç olduğu için öğrencilerden ayırt etmek mümkün değildi. Böyle şeyler yalnız filmler de olur sanırdım. Oysa ben sırılsıklam aşık olmuştum. Gözleri başımı döndürecek kadar güzel olan yalnızca adını ve öğretmen olduğunu bildiğim biri, kısacık bir zamanda hayatımı değiştirivermişti.

Ona aşık olmam benim suçum muydu? İnsan hesap kitap yaparak aşık olmazdı ki? Tamam itiraf etmeliyim, ben pek normal biri değilim. Başkalarına göre farklı yanlarım çok., özellikle de aşk söz konusuysa hiçbir zaman sıradan biri olmadım ama bu kez tamamen kaderdi. Sonunda ona söylemeye karar verdim. Madem aşık olacak kadar cesaretliydim, söyleyecek kadar da cesaretli olmalıydım.

Söyledim. Şaşkınlığımı ifade edecek sözleri şu an ben bulamıyorum. Düşün bir kez, çat kapı bir öğrenci geliyor ve ‘’ ben sizi gördüğüm ilk andan beri seviyorum’’ diyor. Ne hissedersiniz bilemem ancak o bana karşı çok olgun, anlayışlı davrandı. Yaptığım çocukluklarla hayatını cehenneme çevirdiğim halde sevgiyle yaklaştı.. incitmemek için çok uğraş verdiğini şimdi anlıyorum oysa o zamanlar çok incitmiştim. Bir gün bana hak vereceksin demişti evet onu anlıyorum ve hak veriyorum. En doğrusunu yaptı. Zaman belki çılgın aşkımı bitirdi. Ama ona olan saygım ve sevgim sonsuza kadar sürecek

Amerika'da bir adam lotodan bir milyon dolar kazanıyor,
arabasına giderken bir bayan kızının çok ağır, ölümcül bir hastalığa yakalandığını ve beş yüz bin dolar bulamazsa yarın kızının öleceğini söylüyor.
Adam hiç düşünmeden parasının beş yüz bin dolarını veriyor.
Ertesi gün bu olaya şahit olan biri, adama o parayı verdiği bayanın bir dolandırıcı olduğunu ve onu kandırdığını söylüyor. (adam gerçekten de kandırılmış)

Bu konuşmanın sonunda adam sadece gülüyor, Bu duruma barmen oldukça şaşırıyor. -Nasıl olur, kadın seni kandırdı hiç mi üzülmedin?

Barmenin aldığı cevap ilginçtir:

-Benim sevincim yarın ölecek bir kızın olmaması!
artık yenı hıkayelerımızle karsınızda olacağız eskısı gıbı abuk sabukseylerden ve zıhnıyetten kurtardık kendımızı :) ;) http://youtube-seo.blogspot.com/2009/05/ozcan-deniz-zorun-ne-benle-ask-yepyeni.html bu videoyu izlemenizi sizlere öneririm.



Ömer ibni Abdülaziz, halifeliği zamanında, bir gün minberde, söylevle meşguldü. Minberin yakınında olan, bir grup halk, konuşması esnasında halifenin zaman zaman elini götürüp, gömleğini hareket ettirdiğini görüyorlardı. Bu hareket orada bulunan ve dinleyenlerin dikkatlerini celbetti. Hepsi kendi kendilerine, neden halifenin konuşma esnasında, elini gömleğine götürüp, hareket ettirdiğini soruyorlardı.

Toplantı tamamlanarak sona erdi. Araştırıldıktan sonra belli oldu ki halifenin, kendisinden öncekilerin Beytülmaldan yaptıkları israfı telafi etmek ve müslümanların Beytülmalın gözetlemek için, bir taneden fazla gömleği olmadığı için yeni yıkanmış gömleğini tekrar aynısını giymişti şimdi de, daha çabuk kurusun diye, hareket ettiriyordu.

Şeyh Hammad (Ebu'l - Hayr Tinati) Hazretlerinin bir eli kesikti. Bir gün mürüdlerinden biri küstahlık ederek ona elinin kesilmesine sebep olan şeyin ne olduğunu sordu. Şeyh Ebu'l - Hayr Tinati Hazretleri elinin kesilmesine sebep olan hadiseyi şöyle anlattı:

- Gençliğimde bir hünah işledim. Ondan dolayı elimi kestiler, buyurunca ne zaman olduğun sordular.

Hz.Şeyh de meseleyi başından anlatmaya başladı.

- Ben mağrip diyarında oturmakta idim. Sefere çıkmayı ve biraz gezmeyi arzuladım. Tınattan ayrılıp İskenderiye'ye geldim. Orada oniki sene kaldım. İskenderiye'den sonra Dimyat'a dökülen ırmak kenarına dağa kamıştan bir ev yapmıştım. O sıralarda Dimyat'a çok gelen- giden olurdu. Irmağın başına otururlar, yemeklerini yerler ve sofralarının artıklarını da kaleenin dibine dökerlerdi. Ben kimseden habersiz, oradaki köpeklerle beraber dökülen ekmeklere üşüşür ve nasibimi alırdım. Yaz mevsiminde bütün azığım bu idi.

Kış olunca ise evimin etrafında çok saz yetişirdi. Ben sazların kökünün tazesini ve beyazını alarak yerdim, kukrlarını atardım. Kışın da azığım bı idi. Bir gün hatırıma:

-Ey Ebu'l Hayr, sen kendini mütevekkil zannedersin. Halkın yapmadığın yapıyorum zannedersin ama otlaklarda otluyorsun, bir şeyler bulup yiyorsun, diye geldi. Kendi kendime:

"İlahi bundan sonra yerden biten hiçbir şey yemeyeceğim. Ancak bana kendi lafzından gönderirsen onu yiyeceğim.Senin izzetin hakkı için buna söz veriyorum",dedim.

Böylece 12 gün geçti, namazın farzını sünnetini ve nafileleri tamamen kılıyordum.

12 gün de sadece nafileleri terk ederek namaza devam ettim.Sonra sünneti terk ettim.12 gün sadece farz namazı kılmaya başladım.Sonra kıyamdan, daha sonra da oturarak da kılmaktan aciz kalarak farzları da eda edemez olmuştum.

Sırrımla niyaz ederek: "Allahım bana farz kıldığın bir hizmetten sorguya çekmen ve kefil olduğun rızkımı da göndermen gerekir.Kefil olmakta devam ettiğin o rızkı bana fazlından ihsan eyle!." diye yalvardım.

Ansızın önümde iki yuvarlak daire görüldü.İçinde de birşey vardı.O iki yuvarlak kürs her gece bana gelir bende içindekini yer,gıdamı temin ederim.

(Şeyh yediği şeyin ne olduğunu söylemediği gibi yanındakiler de ne olduğunu sorrmadılar.)

Böylece bir müddet devam ettikten sonra bana gaza için sınır boyuna gitmem işaret edildi. Buralarını müslümanlar ellerinde bulunduruyorlardı.Ben sınır boyuna gittim.Bir köye vardım.Cuma günü idi.

Mescidin kapısında bir kaç kişi toplanmışlar sohbet ediyorlar, birisi anlatıyor öbürleri dinliyorlardı. Anlatan Zekeriyya Aleyhisselamın ağaca saklandığını ve müşrikler tarafından destere ile kesildiğini anlatmakta idi. O'nun sabrından bahs ederken ben içimden şöyle geçirdim:

"Eğer bende olsaydım orada sabrederdim."

Oradan ayrılıp sınır boylarında Antakya'ya geldiğimde dostlarım bana bir kılınç-kalkan verdiler.Sonra sınır boyuna müteveccihen oradan ayrıldım.Düşmandan korkarak duvar arkalarına sığınmaktan Allah'tan haya ettiğimden oralardaki meşeliğe geçtim.Gece deniz kenarına gelir,abdest alır,namaz kılardım.Gündüz olunca da yine o meşeliğe geçer düşmanın gelmesini beklerdim.

Birgün meşelikte gezerken yemişlerinin bazısı olgunlaşmış,bazısı henüz olgunlaşmamış bir meyve ağacı gördüm.Bu çok hoşuma gitmişti.Allah'a verdiğim sözden o anda gafildim.Elimi uzatarak yemişlerden bir miktar topladım.Sonra birkaç tanesini yemeğe başladım.Bir kısmı ağzımda bir kısmı da elimde olduğu halde yeminim aklıma geldi.Hemen elimde olanları serptim,ağzımdakileri tükürdüm.Kendi kendime mihnet ve bela vakti yaklaştı,dedim.Kılıcımı-kalkanımı ve mızrağımı bir kenara attım,bir ağacın dibine varıp elim şakağımda düşünmeye başladım.Hatta işledim.Şimdi benim halim ne olucak diye düşünüyordum. Ben dalgın dalgın düşünmekte iken bir bölük atlı silahlı kişi gelerek etrafımı sardı.Sonra beni yaka-paça deniz kenarına emir (Reislerinin) yanına götürdüler.

Daha evvel bazı köylüler de benim gibi yakalanarak sultanın huzuruna getirilmiş,bekletiliyorlarmış. Sultan bana:

-Sen kimsin? Necisin? dedi.

Ben:

-Allahın kullarından bir kulum,deyince de orada bulunan esir köylülere tanıyıp tanımadıklarını sordu.

Tanımadıklarını söylediler.Onlara:

-Bu sizin büyüğünüz,fakat siz onu mazur göstermek için tanımadığınızı söylüyorsunuz,kendinizi feda ediyorsunuz,dedi.

Biraz sonra kararını verdi.O kalabalıktan birer birer ayrıp birer el, birer ayaklarını kestiler. Sıra bana gelince:

-Elini uzat! dediler.

Uzattım ve bir vuruşta sağ elimi kestiler.Ayağını da uzat dediklerinde sırtüstü yatarak ayağımı uzattım ve:

-Ya Rabbi! Elim günah işlemişti kestirdin,ayağımın ne suçu var!...diye içimden yalvardım.

O anda atlılardan biri atından atlayarak:

-Durun,kesmeyin,bu adam falan zattır!. Ne yapıyorsunuz, dünyayı başımıza mı yıkacaksınız.Ben bunu tanıyorum! diye bağırdı.

Bunun üzerine reis atından inerek o kesilen eli öptü.Bana da:

-Biz hata ettik,bizi affet,diye yalvardı.

Ben de:

-O suçlu bir eldi.Kestiniz,hakkımı helal ettim, dedim.

Ondan sonra çok ağladım.Çünkü bir anlık dalgınlık yüzünden hem elimden olmuş hemde o her zaman nereye gitsem beni bulan yuvarlak kürsten mahrum olmuştum.İşte bu elimin kesilmesi böyle bir hadise sonucu olmuştur.Bu bir suçlu eldir ve cezasını çekmiştir.Allah ahirette çektirmesin...

Kaynak: Büyük Dini Hikayeler, İ.Sıddık İmamoğlu, Osmanlı Yayınevi

Takva sahibi olmak, hayatın her döneminde güzel. Ama fırsatlar çağı gençlikte bir başka güzel. Güce, kuvvete, güzelliğe rağmen günahlardan sakınanların mükafatı ebedi mutluluk. Hayatın baharı şeytana satılmazsa, sonsuz bahar bir adım ötede.

Hz. Ömer'in (R.A.) halifeliği döneminde ibadet ehli, son derece takva sahibi bir genç vardı. Hz. Ömer'in hayret ve takdirle izlediği bu gencin kalbi, Allah ve Rasulü'nün (A.S) sevgisiyle doluydu. Vakit namazlarında cemaati kaçırmaz, namazdan çıkar çıkmaz evine döner ve ihtiyar babasının hizmetini görürdü.

Bu gencin evine giden yolu bir kadının kapısının önünden geçiyordu. Kadın her defasında gencin yoluna çıkarak çirkin tekliflerde bulunuyor, fakat genç, Allah korkusundan ona iltifat etmiyordu.

Yine bir gün yatsı namazını kıldıktan sonra evine giderken, kadın tekrar karşısına çıktı. Bu sefer bütün maharetini kullanarak genci kandırmayı başardı. Fakat genç, kadının ardı sıra eve girerken birden bire Allahu Tealâ Hazretleri'ni hatırladı ve korkuyla dilinden şu ayet döküldü:

'Takvaya erenler (var ya); onlara şeytandan herhangi bir vesvese iliştiği zaman (Allah'ın emir ve yasaklarını) hatırlayıp, hemen gerçeği görürler.' (A'raf/201)

Hemen ardından da bayılarak düştü. Kadın hizmetçisini çağırdı. Genci tutarak evinin önüne getirip koydular. Sonra da kapıyı çalarak babasına haber verdiler. Babası dışarı çıkınca, oğlunu baygın bir vaziyette kapının önünde buldu. Komşulardan bir kaçı genci tutup eve taşıdılar. Uzun bir müddet baygın kalan genç kendine gelince, babası:

- Evladım neyin var ne oldu? diye sordu. Oğlu:

- Bir şeyim yok. dedi. Babası:

- Allah aşkına söyle! deyince, oğlu başından geçenleri anlattı. Babası:

- Hangi ayeti okumuştun? diye sordu. Genç, ayeti okudu ve tekrar kendinden geçti. Bir de baktılar ki genç ruhunu teslim etmiş. Bunun üzerine genci yıkadılar ve gece vakti götürüp göz yaşlarıyla defnettiler. Sabah olunca olay Hz. Ömer'e bildirildi. Hz. Ömer, gencin babasına gelerek başsağlığı diledi ve:

- Bana niye haber vermedin? diye sordu. Gencin babası:

- Ey Mü'minlerin Emiri, vakit geceydi. dedi. Hz. Ömer:

- Bizi onun kabrine götürün. dedi. Hz. Ömer ve beraberindekiler gencin kabrine geldiler. Hz. Ömer (R.A):

- Ey filan kişi! Rabbin makamında durmaktan korkanlara iki cennet var. (Rahman/46) dedi. Kabirdeki genç konuşup:

- Ya Ömer! Rabbim Cennette bana onları iki defa verdi. diye cevap verdi.

Râbia-tül Adeviyye,

-Niçin evlenmiyorsun?" diye ısrâr edenlere şöyle söyledi:

-Benim üç büyük derdim var. Bunların sıkıntısından kolayca kurtulmamı garanti ederseniz, o zaman evlenirim.

Birincisi, acabâ son nefesimde îmânımı kurtarabilecek miyim?

İkincisi, Kıyâmet gününde amel defterimi sağ tarafımdan mı, yoksa sol tarafımdan mı verecekler?

Üçüncüsü, herkesin hesâbı görüldükten sonra bir grup Cehennem'e ve bir grup Cennet'e giderken, acabâ ben hangi grupta bulunacağım? dedi.

O kimseler;

-Biz bu suâllerin cevâbı olarak size bir şey söylemekten âciziz" dediler.

-O halde önümde böyle dehşetli günler varken ve bu günlere hazırlanmak elbette lâzım iken, evlenmeyi nasıl düşünebilirim? buyurdu.

Kibirli ve zengin birisi kapısına gelen bir fakire bir şey vermediği gibi, onu hem paylar hem de kapıyı yüzüne kapatır.. Zavallı fakir içlenir; bir tarafa çekilir ve oturur, ağlamaya başlar.. Bir kör, onun ağlamalarını duyar. Kalkar yanına gelir, niçin böyle üzgün olduğunu, ağladığını sorar.

Fakir olanı biteni anlatır.

Kör, teselli vererek, üzülmemesini, kendi evine gelmesini, evinde kalmasını, ekmeğini çorbasını kendisiyle paylaşmasını ister ve ısrarda eder. Fakir onun içtenliği ve ısrarı karşısında kabul eder, onunla gider.

Kör ona karşı çok güzel bir konukseverlik gösterir. Fakirin, hem karnı doyar hem de gönlü hoş olur. Gönlü öyle hoş olur ki, o hoşnutluk içinde:

- Sen bana evini açtın, sen bana gönlünü açtın, Kadir Mevlamda senin gözünü açsın, diye dua eder.

Gece olur, körde bir gariplenir bir gariplenirki, o gariplik içersinde gözünden birkaç damla yaş damlar, gözleri birden açılır. Görmeğe başlar.

Körün görmesi ile ilgil i haber bir anda şehirde yayılır. Yer yerinden oynar. Bu haberi onu kapısından kovan, kovmakla kalmayan taş yüreklide duyar. İşin doğruluğunu anlamak için gözü açılan şahsa gelir:

- Çok şanslıymışsın. Gözün nasıl açıldı, kim açtı.

- Hey! seni gidi gafil seni, sen nasıl bir adammışsınki, öyle bir mübarek zatı azarladın, üzdün, yüzünü yıktın. devlet kuşunu bıraktın, baykuş ile meşgul oldun. Gözümün kapısını, senin yüzüne kapıyı kapattığın o kimse açtı.

- Desene kendime yazık ettim, öyle bir doğanmışki öyle bir devletmiş ki, kıymetini bilemedim, bana değil sana nasip oldu, ben avlayamadım sen avladın, der ve kıskançlıkla parmağını ısırır.

Dişini sıçan gibi hırsa batırmış kimse koca doğanı nasıl avlayabilir? İyilerin bastıkları toprak dermandır, göz açar. Ancak gönül gözü kör olanlar o dermandan gafildirler, kıymetini ne bilsinler.

Hazreti Fatih Sultan Mehmet istanbul'u fethetme plânları yapıyordu. Daha henüz 21 yaşında bulunan hükümdar, İstanbul'un fethine girişmeden önce, halkını imtihan etmek istemişti. Sabahın erken saatlerinde tebdili kıyafet ederek, Osmanlı'nın başşehri olan Edirne'de çarşıya çıktı.

Çarşının bir tarafından girip, alış veriş yapmaya başladı. Birinci dükkâna varıp birşey aldı. İkinci bir şey istediğinde dükkân sahibi vermedi. Fatih'i tanımıyordu dükkân sahibi. Fatih Hazretleri mal olduğu halde neden vermediğini sordu.

Adam:

-Ben sana bir şey satmakla sabah siftahımı yapmış oldum, ikinci alacağını da karşıdaki dükkândan al. Çünkü o henüz siftah etmemiştir, dedi.

Fatih memnun olmuştu. Öbürüne vardı, bir miktar mal aldı... İkincisini istediğinde o da vermeyip komşu dükkâna gönderdi. Böylece Hazreti Fatih koca çarşıyı baştan sona kadar dolaştı... Hepsinde aynı mukabele ile karşılaşmıştı.

Aldıkları erzakı, medresede ilim tahsil eden talebelere gönderdi, kendisi de saraya gelip Allah'a şükür secdesine kapandı ve şöyle dedi:

- Ya Rabbi sana hamdolsun... Bana böyle birbirini düşünen millet ihsan ettin. Ben bu milletimle değil Bizans'ı, dünyayı bile fethederim, dedi ve istanbul'un Fetih planlarını hazırlamaya başladı.

51 gün süren muhasaradan sonra Bizans, Akşemseddin Hazretlerinin de bizzat iştirakiyle fetholunmuştu. İstanbul fetholunduktan sonra, Osmanlı imparatorluğunun merkezi Edirne'den İstanbul'a taşındı.

İstanbul'un fethinden sonra Hazreti Fatih bütün mahkumları serbest bırakmıştı. Fakat bu mahkumların içinden iki papaz zindandan çıkmak istemediklerini söyleyerek dışarı çıkmadılar. Papazlar Bizans imparatorunun halka yaptığı zülüm ve işkence karşısında ona adalet tavsiye ettikleri için hapse atılmışlardı. Onlar da bir daha hapisten çıkmamaya yemin etmişlerdi.

Durum Hazreti Fatih'e bildirildi. O, asker göndererek, papazları huzuruna davet etti. Papazlar hapisten niçin çıkmak istemediklerini Hazreti Fatih'e de anlattılar. Fatih o dünyaya kahreden iki papaza şöyle hitap etti:

- Sizlere şöyle bir teklifim var: Sizler İslam adaletinin tatbik edildiği memleketimi geziniz, müslüman hakimlerin ve müslüman halkımın davalarını dinleyiniz. Bizde de sizdeki gibi adaletsizlik ve zulüm görürseniz, hemen gelip bana bildiriniz ve sizler de evvelki kararınız gereğince uzlete çekilerek hâlâ küsmekte haklı olduğunu isbat ediniz.

Hazreti Fatih'in bu teklifi papazlar için çok cazip gelmişti. Hemen Padişahtan aldıkları tezkere ile İslam beldelerine seyahate çıktılar. İlk vardıkları yerlerden biri Bursa idi... Bursa'da şöyle bir hadiseyle karşılaştılar:

Bir Müslüman bir yahudiden bir at satın almış, fakat hiçbir kusuru yok diye satılan at hasta imiş. Müslümanın ahırına gelen atın hasta olduğu daha ilk akşamdan anlaşılmış. Müslüman sabırsızlıkla sabahın olmasını beklemiş, sabah olunca da erkenden atını alıp kadının yolunu tutmuş. Fakat olacak ya, o saatte de kadı henüz dairesine gelmemiş olduğundan bir müddet bekledikten sonra adam kadının gelmeyeceğine hükmederek atını alıp ahırına götürmüş. Atını alıp götürmüş ama at da o gece ölmüş.

Hadiseyi daha sonra öğrenen kadı, atı alan müslümanı çağırtıp meseleyi şu şekilde halletmiş:

- Siz ilk geldiğinizde ben makamımda bulunsa idim, sağlam diye satılan atı sahibine iade eder, paranızı alırdım. Fakat ben zamanında makamımda bulunamadığımdan hadisenin bu şekilde gelişmesine madem ki ben sebep oldum, atın ölümünden doğan zararı benim ödemem lazım, deyip atın parasını müslümana vermiş.

Papazlar islam adaletinin bu derece ince olduğunu görünce parmaklarını ısırmışlar ve hiç zorlanmadan bir kimsenin kendi cebinden mal tazmin etmesi karşısında hayret etmişler.

Mahkemeden çıkan papazların yolu İznik'e uğramış. Papazlar orada şöyle bir mahkeme ile karşılaşmışlar:

Bir müslüman diğer bir müslümandan bir tarla satın alarak ekin zamanı tarlayı sürmeye başlar. Kara sabanla tarlayı sürmeye çalışan çiftçinin sabanına biraz sonra ağzına kadar dolu bir küp altın takılmaz mı? Hiç heyecan bile duymayan Müslüman bu altınları küpüyle tarlayı satın aldığı öbür müslümana götürüp teslim etmek ister;

- Kardeşim ben senden tarlanın üstünü satın aldım, altını değil. Eğer sen tarlanın içinde bu kadar altın olduğunu bilseydin herhalde bu fiata bana satmazdın. Al şu altınlarını, der.

Tarlanın ilk sahibi ise daha başka düşünmektedir. O da şöyle söyler:

- Kardeşim yanlış düşünüyorsun. Ben sana tarlayı olduğu gibi, taşı ile toprağı ile beraber sattım. İçini de dışını da bu satışla beraber sana verdiğimden, içinden çıkan altınları almaya hiçbir hakkım yoktur. Bu altınlar senindir dilediğini yap, der. Tarlayı alanla satan anlaşamayınca mesele kadıya, yani mahkemeye intikal eder. Her iki taraf iddialarını kadının huzurunda da tekrarlarlar.

Kadı, her iki şahsada çocukları olup olmadığını sorar. Onlardan birinin kızı birinin de oğlunun olduğunu öğrenir ve oğlanla kızı nikahlayarak altını cehiz olarak verir.

Papazlar daha fazla gezmelerinin lüzumsuz olduğunu anlayıp doğru İstanbul'a Hazreti Fatih'in huzuruna gelirler ve şahit oldukları iki hadiseyi de aynen nakledip şöyle derler:

- Bizler artık inandık ki, bu kadar adalet ve biribirinin hakkına saygı ancak İslam dininde vardır. Böyle bir dinin salikleri başka dinden olanlara bile bir kötülük yapamazlar. Dolayısıyla biz zindana dönme fikrimizden vazgeçtik, sizin idarenizde hiç kimsenin zulme uğramayacağına inanmış bulunuyoruz, derler.

Büyük Dini Hikayeler, İbrahim Sıddık İmamoğlu, Osmanlı Yayınevi

Adalet ve Tevazu

Emevi halifelerinin büyüğü Ömer b. Abdülaziz Hazretleri, devlet başkanlığı sırasında kul hakkı ve sosyal adalet hususunda çok titiz davranırdı. Gece çalışmalarında ayrı işlere tahsis ettiği iki kandili vardı. Bunlardan birini kendi özel işleriyle ilgili notları yazarken kullanır, öbürünü ise devlet ve millet işleriyle ilgili yazışmalarda kullanırdı. Halife, birden fazla gömleği olmayan, varlıksız biriydi.

Yakınlarından birisi Ömer b. Abdülaziz'e bir elma hediye göndermişti. O da elmayı biraz kokladıktan sonra sahibine geri gönderdi. Elmayı geri götüren görevliye şöyle dedi:

- Ona de ki, elma yerini bulmuştur.

Fakat görevli itiraz edecek oldu:

- Ey müminlerin başkanı! Rasulullah Aleyhisselâm hediye kabul ederdi. Bu elmayı gönderen de senin yakınlarındandır.

Halife cevap verdi:

- Evet ama, Rasulullah s.a.v.'e verilen hediye idi. Bize gelince, bize verilen hediyeler rüşvet olur.

Valilerin maaşlarını çok bol verirdi. Sebebini şöyle açıklardı:

- Valiler para sıkıntısı çekmezler, bütün ihtiyaçları karşılanırsa, kendilerini halkın işlerine vakfederler.

Bir gece halifenin yanında bir misafiri vardı. Kandilin yakıtı tükenmişti. Misafir dedi ki:

- Hizmetçiyi uyandıralım da kandilin yağını koyuversin.

- Hayır, bırak onu uyusun. Ben ona iki ayrı işi yaptırmak istemem.

- Öyleyse ben kalkıp kandile yağ koyayım.

- Olmaz, misafire iş gördürmek yiğitlikten sayılmaz.

Kendisi kalktı, kandilin yağını koyup yerine döndü ve şöyle dedi:

- Ben kalkıp iş yaparken de Ömer'dim; gelip oturdum, yine aynı Ömer'im.

İki buçuk yıllık halifelik döneminde İslâm aleminde adaleti hakim kılmıştı. Büyük dedesi Hz. Ömer r.a. gibi adalet ve basiret sahibiydi. Henüz kırk yaşlarında iken onu çekemeyenler tarafından bin dinar altın para karşılığında hizmetçisi eliyle zehirlenmişti. Hizmetçisi suçunu itiraf ettiğinde, Ömer b. Abdülaziz, paraları adamdan alarak devlet hazinesine koymuş, kendisini serbest bırakmış, öldürülmekten kurtulması için de kaçmasını söylemişti.

Ölüm nedir bilmezdim ta ki o yola çıkınca anladım hayatın bir yol olduğunu ve bu yolun bir durakta son bulduğunu geçte olsa anladım. Herkes yanımda mırıldanıp konuşuyordu; Mahallenin bakalı ne iyi adamdı daha dün sabah benden bir ekmek, sigara almıştı diye yanındaki mahalleli dostlarıyla muhabbet ediyordu, bütün arkadaşlar, dostlar,eşim ve çocuklar hüzünlü gözlerle bana bakıyorlardı.Derken bir ezan sesi geldi.Ben irkilirken dostlarım dikkatlice ezanı dinliyorlardı. Bir ara yalnızlıktan of çektim nedir bu karanlık kutu bu karanlık kutuda ışık yok mu diye hayıflandım. Bu da geçer dedim kendi kendime. Derken bir ses avluda yankılandı. Hakkını helal ediyor musun cemaat dedi? Ben yine vurdum duymaz bir şekilde bu acayip durum bitsinde kahveye, okeye gidelim diye düşünüyordum, ne de olsa Ahmet, Ali, Mustafa avlunun bir köşesinde beklemiyorlar mı birazdan gideriz diye sabredeyim dedim. Dostlarım, akrabalarım neden buradalar anlamış değilim. Kim çağırmış bunları, düğün mü var? Yok, yok düğün de olmaz olsaydı herkes güler eğlenirdi ama herkeste bir kasvet havası hâkimdi. Derken bir ses daha haydi cemaat! o sırada içinde bulunduğum tuhaf kutunun kıpırdadığını anladım. Herkes çekiştiriyor birbirini benim yanıma gelmeleri de bir tuhaf değil mi? Annem bir köşede neden ağlıyor? Babam neden yıpranmış sanki 45 yaşında değil de yetmişlik dedeler gibi çökmüş perişan bir şekilde bekliyor. Eller üstünde karanlık bir sandukayla gidiyorum. Bilinmez bir yola bilinmez mekâna!
Yolculuk esnasında mahalle sakinlerine bakıyordum. Herkes bir tuhaf olmuştu. Çocuklar bile öcü görmüş gibi bana bakıp korkuyorlardı. Derken boş zamanlarda takıldığım kahvenin önünden geçtik. Bir çok arkadaş ordaydı. Bazıları okey, bazıları da tavla oynuyorlardı. Kahveciyi gördüm vah vah sende mi bu yolun yolcusu oldun diye mırıldanıyordu. Kahvedekiler de bana bile bakmıyorlar oyunlarına devam edip kendi aralarında: "Zaten vakti gelmişti, Azrail geç bile kaldı" derken alaylı bir şekilde de "Hepimiz bu yolun yolcusuyuz aman giden gider kalan sağlar bizimdir," diyorlardı.
İçi karanlık sanduka aşağı indi. Bende yere düşmüş gibi oldum. Etrafıma baktım etraf yeşilliklerle dolu idi. diğer taraftan imam ve akrabalarım duruyor etrafımda. Yanımda bir genç Kuran okuyordu. Biraz daha sabır edeyim beni çıkartacaklar bana ne Kuran okuyorsa okusun zaten Mustafa ali Ahmet’te burada! Cemaatle biraz konuşur kaçarız kahveye dedim. karanlık kutudan aniden bir ışık girdi içeri derken her yer aydınlandı. Oh be dünya varmış o karanlık yerde de kalınmaz ki canım diyordum.
Beş, altı kişi bedenimi tutup kaldırıyor nedir bu şakamı yoksa bir çukur gördüm içinde sivrisinekler vızıldıyordu. Karıma ve çocuklarıma baktım ağlıyorlardı. Derken bedenimi tutan eller beni o çukura götürüyor. Ben ise aman ne yapıyorsunuz arkadaşlar şaka yapmayın diyorum ama beni dinleyen yok ki! Derken bir ses daha: Haydi cemaat! Üstümü kumlu topraklarla dolduruyorlardı. Kumlu ve topraklı bedenimi son kez kaldırmak istedim. Tozlu gözlerle baktım son kez Herkes gidiyor. Beni unuttunuz diyorum Mustafa, Ahmet, Ali sizler nereye hani okeye gidecektik diyordum. Ama duymuyorlardı sonra anladım ve düşündüm ki: "Ben bu durakta, dostlarım bir sonraki durakta ineceklermiş.

Mrb ben ankaralı bir kızım. 21 yaşındayım. benm hikayem,yaşamadan önce asla! diyebileceğim türden. İnternetten tanşmaya,birileriyle konuşmaya o kadar karşıydım ki..Kesinlikle diyordum,kesinlikle olamaz böyle bir şey. En yakınındakine bile güwenmediğin bir devirde sanaldan birine nasıl güvenebilirdi ki insan? Aklım almıyordu. Taa ki,onu tanıyana kadar.. Bilgisayarımı yeni almıştım daha.. Sırf meraktan chate falan giriyordum.Hemen de sıkılıp çıkıyordum. O gün ahmet diye biri yazdı bana. Biraz konuştuk,ne iş yaptığını sordum,belediyenin su işlerinde çalıştığını ama işten çıkartıldığını söyledi. Çok şaşırdım,çünkü;daha önce ne iş yaptığını sorduklarım ya iyi bir bölümde öğrenciydi,ya doktordu,ya mühendis.. Yani yalan söylüyorlardı büyük ihtimalle. ama hasan öyle değildi. msn werdim,dürüstlüğünden etkilenip. cam açmak istedi bana,kiminle konuştuğumu görüyüm diye. bana söyledi,kabul etmedim..hiç itiraz etmedi. yakışıklı biri değildi,yaşıda büyüktü bana göre. bir gün msnde konuşuyorduk,baya geç yazıyordu cevaplarını.ne yaptığını sordum,askerde ki kuzeniyle konuştuğunu söyledi. inanmadım,trip yaptım. onun da yalancı olduğunu düşündüm.beni inandırmak için,kuzenine msnimi wermiş. oda ekledi. mehmetle tanışmamız öyle oldu.komutanın yazıcısı olduğu için,bilgisayar başındaymış hep ordu ewinde. beni basit kızlardan biri olarak düşündü başta.tersledi hep. kendimi ifade edemediğim için iyice hırs yapmıştım.hep onunla konuşuyordum. atışıoduk başlarda hep.bir süre sonra,ikimzde farkettik ki alışkanlık olmuşuz birbirimize.bir gün onunla konuşmasam yüzüm gülmüordu. hayat hikayelesini,ailesyle sorunlarını,eski kız arkadaşlarını.. anlattı bana. Doğum günüm yaklaştığında,bana bir sürpriz yapıp yanıma geleceğini söyledi.birden bir korku sardı beni. sudan sebeplerle bahaneler uydurup konuşmadm. oda bana,beni sewdiğini yazmış maille. ankaraya geldi,gitti bir hafta.görüşmedik hiç. 3-4 ay hiç ama hiç konuşmadk. bir gün yazdı bana.askerden gelmiş. ona görüşme sözüm olduğunu söyledi.gerçekten de öyleydi. bütün cesaretimi topladım ve kabul ettim. ertesi gün oldu,kalbim yerinden çıkıcak şimdi diyordum. o kaadr heyecanlandm ki. söylediğimz yerde gördüm onu. oturdum karşısında bir merdiwen basamağına.arayıp arkasını dönüp,bana gelmesini söyledm. bütün gün beraberdik. çok ama çook eğlendik. mutluyduk baya. sürekli göz göze gelip,gülümsüyorduk birbirimize. sonraa.. ayrıldık o gün.. ben okuduğum şehire geldim. msnde karşılaştık. çük güzel şeyler yazdı. warlığı bile nefesimi kesmeye yeterken,birde üstüne güsel sözler duyunca ayaklarım yerden kesildi. hiç böyle olmamıştım,daha önce. Aramızda ki engeli öğrenene kadar,uçuyordum hawalarda sürekli. engel,onun alewi,aileminde kesinlikle buna karşı olmasıydı. öğrendiğim de başımdan aşağı kaynar su dökülse,daha az canım yanardı herhalde. Bunu ona dasöyledim,ona aşık olduğumu,canımdan daha çok sewdiğimi hala bilmiyor. alewiolduğu için aramızda herhangi bir şeyin olmasının mümkün olmadığını söyledim. isyan etti başlarda ama çaresiz kabul etti. çok mutsuzdum,hiç bir şey beni güldürmüyordu artık. Yoktu o artık. Olamazdı.Bir gün bir mail atmış,hem okudum hem ağladım.. defalarca okudum.. her satırını ezberledim. sonuçta,başlamadan bitmişti. biterken de benden bir şeyleri alıp götürdü. hiç bir şeyim olmamıştı görünürde,ama her şeyimdi o benm. günler aktı geçti. zaman bana da ilaç oldu,olmakta zorundaydı. 6 ay faaln geçmişti.bir gün arkadaşımla alışweriş merkezine gittik. onu gördüm,işe başlamıştı orda. gözlerimden yaşlar süzüldü aktı. engel olamadım. konuşamaya karar werdim. yanına gidecektm. iş arkadaşlarından biri de ona doğru yaklaşınca,kendimi geri çektim.kzın gitmesini bekledm. kız bişiler konuştu,konuşması bitince de sağına soluna baktı,dudaklarına bir öpücük kondurup kendi yerine doğru gitti. dışarı çıktım.. ağladım ağladım..yüreğim sıkışıyordu. allahım diyordum bu nasıl bir acı? geçmez mi hiç.? son nefesime kadar hep canım mı yanacak böyle? gerçekten soruyorum yaşayanlara,bu acı bitmez mi hiç? kapanmaz mı yaralar?

Kısa öyküler sözlü hikayesi de menşei-gelenekleri söylüyorum ve nesir hikâye, bu hızlı ve noktasına gelen bir hızla-sketched durum var. Bazı ETA ve hikayeleri ilk mükemmel bağımsız örnekler ile nispeten gerçekçi roman, kısa öykü minyatür versiyonu olarak geliştiğinden, The Rise of ile Hoffmann. Diğer on dokuzuncu yüzyıl yazar iyi ve kısa hikayeler için bilinen Nathaniel Hawthorne, Herman Melville, Edgar Allan Poe, Nikolay Gogol, Guy De Maupassant, Bolesław Prus ve Anton Chekhov vardır. Kısa öyküler erken 19. yüzyıl dergilerin bir elyaf ve genellikle ünü ve roman yol boyu projeler ve yazarlar için vardı. Daha yakın zamanlarda, kısa hikayeler anthologies olarak, konu veya kritik alımına göre kategorize Reprinted edilmiştir. Kendi kısa hikayeler Bugün birçok yazar yayın koleksiyonları.

Bazı yazarlar neredeyse tamamen kendi kısa öyküler için, her iki seçenek ile (bunlar) şey yazıldı veya eleştirel açıdan tarafından (kısa hikaye yazma düşünülmektedir bilinen zor bir sanat olarak). Bir örneği Jorge Luis Borges olan "The Garden bölme yolları," Ağustos 1948 Ellery Queen's Mystery Magazine yayınlanan Amerikan ün kazanıldığında. Için O. Henry Ödülü kimin adlı bir başka örnek O. Henry ve (yazar "Hediyelik ve Magi bir") vardır. Amerikan örnekler Flannery O'Connor, John Cheever ve Raymond Carver içerir.

Kurt vonnegut, Nathaniel Hawthorne, Bolesław Prus, F. Scott Fitzgerald, PG gibi Yazarlar Wodehouse ve Ernest Hemingway yüksek iki kısa öykü ve roman yazarları başarılı oldu.

Kısa öyküler genellikle yarısı için uyumlu hale getirilmiş-NBC Presents olarak saat ve saat radyo drama: Öykü (1951-52).

Uygarlık daha kaydı hikaye anlatmaya The art of doubtlessly eski. Olan en önemli edebi türde gelişmeye son olduğunu bile sözde çağdaş kısa öykü, eski bir sülale vardır. Kısa öykünün belki de en eski doğrudan ata olan hikâye ve aydınlatıcı hikayesi noktaya doğru olmaktır. Bu kıssa ve masal, starkly kısa antik anlatı bazı ahlaki ya da ruhsal gerçeği uygulamak için kullanılan ciddi kısalık ve bazı kısa hikayeler bugün yazılı birliği umuyoruz.

Kısa öyküler az romanlar daha karmaşık olabilir. Genelde kısa bir hikaye tek bir olay üzerinde durmaktadır, tek bir parsel, tek bir ayar, karakterler az sayıda var ve kısa bir süre kapsar.

Kurgu uzun formları, hikayeler dramatik yapının belirli temel öğeleri içeren eğilimindedir:, durum ve ana karakter ayar fuar (tanıtım); bu çatışma tanıtılması komplikasyon (olay); yükselen eylem, kriz için (belirleyici an önayak olan ve eylem bir ders verdiği taahhüt); çatışma açısından ve en eylem ile puan) yüksek ilgi (nokta orgasm; çözünürlüğü (nokta zaman ihtilaf çözülürse) ve ahlaki.

Kendi uzunluğu nedeniyle, kısa hikayeler veya bu modeli takip edemez Mayıs Bazı tüm modelleri takip yoktur. Örneğin, modern kısa öyküler sadece bazen bir fuar var. Diğer tipik olsa da, ani bir başlangıç, hikayenin eylem medya RES () in ortasında başlamak ile. Uzun hikayeler, kısa hikayeler araziler olduğu gibi aynı zamanda bir dönüm noktası, kriz veya dönüm noktası var. Ancak, çok kısa öyküler ve sonlara ani ve açık veya ahlaki veya pratik ders olmayabilir Mayıs Herhangi bir sanat formu olarak, kısa bir hikayenin tam özellikleri yazarın değişir.

Ne uzun kurmaca biçimleri kısa bir hikaye ayıran belirlenmesi problemlidir. Kısa bir hikaye bir klasik tanımı bir bir oturma, bir nokta özellikle Edgar Allan Poe denemesi "Kompozisyon ve Felsefe yapılan okumak to be" (1846) mümkün olmaz. Diğer tanımlar en maksimum kelime uzunluğu yerine 7000-9000 deyişle her yerden. Bilim kurgu türü yazar için bir referans noktası olarak, Bilim Kurgu ve Fantasy Writers of America az 7.500 bir kelime sayısı olarak bilim kurgu sunum kuralları için Bulutsusu Ödüller kısa hikaye uzunluğu tanımlar. [1] çağdaş kullanımı, In terimini kısa öykü en çok kurgusal bir çalışma ve daha az 1000 artık daha 20.000 kelime gelir. Hikayeler az 1000 kelime genellikle ya "kısa kısa kurgu" ya da "kısa kısa" olarak, hatta "kurgu flaş" denilir

Kısa öyküler geri sözlü Haberler Tarih-Orijinal Homer's hikâye ve Odyssey gibi epics üretilen gelenekleri söylüyorum. Sözlü anlatıları sık veya ritmik şiir kafiye şeklinde sık sık veya tekrarlayan bölümleri dahil söylendi, Homer, Homeric epithets söz konusu. Böyle bir üslup cihazlar genellikle kolay hatırlamak, yorum ve hikayenin uyum için hafıza geliştirme sistemi olarak harekete geçti. Şiir Kısa bölümleri bir bakimi at dedi olabilir bireysel anlatıları üzerinde olabilir. Hikayesi toplam ark sadece çıkmak da çok bu bölümden söylüyorum.

Ancak diğer zamanlarda ve milletlerden de onun için verilmiştir var Fables, açık bir "ahlaki ile özlü hikayeleri," Yunan tarihçisi Herodot tarafından M.Ö. 6. yüzyılda bir Yunan esir Aesop isimli tarafından icat olduğu, söyleniyor. Bu antik masallarından Aesop's Fables olarak bilinen bugün vardır.

Öykü bir diğer antik formu, hikâye, Roma İmparatorluğu altında popüler oldu. Anecdotes, bir noktadan vücuda kısa gerçekçi anlatı mesel bir tür işlevi olarak. Roma anecdotes kalan çoğu Gesta Romanorum olarak 13 ya da 14. yüzyılda toplanmıştır. Anecdotes Avrupa'da da 18. yüzyılda, zaman Sir Roger de Coverley bir kurmaca anekdot niteliğinde harf yayınlanan bir popüler kaldı.

Avrupa'da, sözlü hikaye-söylüyorum geleneği Geoffrey Chaucer's Canterbury Tales ve Giovanni Boccaccio's Decameron ile erken 14. yüzyılda yazılmış öyküler, en önemlisi olarak gelişmeye başlamıştır. Her iki kitap bireysel kısa hikayeler rağmen masal içinde masal cihaz tüm yazarlar tarafından kabul değildi (bu saçmalık veya iyi hazırlanmış edebiyat fictions için gülünç anecdotes den) daha büyük bir anlatı hikaye (bir çerçeve hikaye içinde) ayarlamak, aralık oluşur vardır. 16. yüzyılın sonunda, Avrupa'nın en popüler kısa hikayeler Matteo Bandello ve esrarengiz trajik "hikâye" ve Fransızca çeviri (özellikle) vardı.

Fransa ve 17. yüzyılın ortalarında Madame De Lafayette gibi yazarlar tarafından rafine kısa roman olan "" nouvelle, oluşumunda gördüm. (En ünlü koleksiyonları Charles Perrault tarafından) yayınlanan üzere in 1690s, geleneksel peri masalları başladı. Bin ve bir gece (veya Arabian Nights) 1704 (from; başka bir çeviri ortaya çıktı 1710-12) ve Antoine Galland's ilk modern çeviri görünümü 18. yüzyılda üzerinde çok büyük bir etkisi olurdu Voltaire, Diderot ve diğer Avrupa kısa hikayeler.

Bugün kısa öyküler 19. yüzyılın başlarında kendi tarz olarak ortaya çıkmıştır. Kısa öyküler erken örnekler Dikanka (1831-32) Yakın bir Çiftliği üzerindeki Brothers Grimm's Fairy Tales (1824-26) ve Nikolai Gogol's Evenings içerir. ABD'de ilk örnekler Charles Brockden Brown's "uyurgezerlik" (1805), Washington Irving's Rip Van salyangoz (1819) ve The Legend of Sleepy Hollow (1820), the grotesk ve Arabesque (1840) ve Nathaniel ve Edgar Allan Poe's Tales Hawthorne's Twice-Told Tales (1842).

İkincisi 19. yüzyılda, baskı dergiler ve dergilerin büyüme sözcükler arasında 3000 ve 15000 kısa kurgu güçlü bir talep yarattı. Bu dönemin ünlü kısa öyküler "(1888) ve Bolesław Prus's" A Legend Eski Mısır dahil Anton Chekhov's "Ward No 6" (1892).

Aynı zamanda, kısa hikaye hakkında ilk edebi teoriler çıktı. Bir yaygın olarak bilinen bir Kompozisyon ve Edgar Allan Poe's "Felsefe" (1846) ise. 1901 yılında, Brander Matthews, dramatik edebiyatı, Kısa Hikaye ve "The Philosophy yayınlanan ilk Amerikalı profesör."

Atlantik Aylık, Scribner's ve Cumartesi Akşam Post her konuda kısa öyküler yayınladı gibi 20. yüzyıl, yüksek profilli dergi sayısı ilk yarısında. Kalite talep kısa öyküler kadar ve para için ödenen büyük oldu ki F. Scott Fitzgerald art arda kısa döndü katlı onun sayısız borçlarını ödemek için yazıyorum yüksek gibi.

Dünya Savaşı izleyen dönemde gördüm bir ABD'de edebi kısa kurgu çiçekli harika. The New Yorker Shirley Jackson olan hikaye, "Bu piyango," 1948 yılında yayınlanan dahil formu lider orta yüzyıl uygulayıcılar ve çalışır yayınlamaya devam o zaman dergi tarihinin en güçlü tepki elicited. Son 1940'larda sırasında Diğer sık katkıda John Cheever, John Steinbeck, Jean Stafford ve Eudora Welty dahil. Süre Flannery O'Connor's "A Good Man Hard to Find" (1955) Güney Gothic tarzı reinvigorated olduğunu JD Salinger's "Nine Stories" (1953) görüntülemek ve sesli noktası ile denediği. Ne zaman hayat dergisinde yayınlanan Ernest Hemingway kısa uzun hikaye (veya hikâye) The Old Man and the Sea 1952 yılında, sorun bu hikayeyi içeren yalnızca iki gün içinde 5300000 kopya sattı.

Kültürel ve sosyal kimlik 1960'ların kısa kurgu çok önemli bir rol oynadı. Philip Roth ve Grace Paley farklı Yahudi-Amerikan sesleri yetiştiriliyor. Tillie Olsen's "Ben burada bir bilinçli feminists perspektifi kabul Ütü kalk. James Baldwin's "The Man" Meet gitmek Afrikalı-Amerikan yaşam öyküleri söyledi. Frank O'Connor "The Lonely Voice," kısa hikayenin klasik araştırması, 1963 yılında çıktı. 1970 yazının yükselişi-Donald Barthelme ve John Barth ve eserlerini kısa modern bir hikaye gördüm. Aynı yıl bir basın arabası olan, Bill Henderson başkanlığında altında, bağımsız ve küçük presler en iyi yayın başladı kurulması tanık.

Miminalism, özellikle Raymond Carver, Ann Beattie ve Bobbi Ann Mason ve çalışmalarında 1980'lerde yaygın etkisi kazandı. Ancak, John Updike ve Joyce Carol Oates gibi traditionalists formu üzerinde önemli etkisi korunur gibi Kanadalı yazar Alice Munro yaptım. John Gardner's tohum referans metin, Kurmaca ve "Sanat" 1983 yılında çıktı.

1990'ların Amerikan kısa öyküler çoğu büyülü gerçekçilik özelliği. Bu stil en önde gelen uygulayıcıları arasında Steven Millhauser ve Robert Ölen Butler vardı. Stuart Dybek Chicago'nun Lehçe mahallelerinde ve Tim O'Brien "The Things yaşam Onlar" Carried Vietnam Savaşı'nın mirasını ele. Louise Erdrich onun depictions için keskince Anadili Amerikan yaşam. TC Boyle ve David Foster yazıldı önem kazandı Wallace popüler kültür ve psikolojisi araştırılmalıdır.

, Yirmi birinci yıl birinci yüzyılın Jhumpa Lahiri Kevin Brockmeier, Jacob Appel George Saunders ve Dan Chaon dahil genç yazarlar yeni bir nesil ortaya çıkışı gördüm. Bloglar ve e-geleneksel kağıt çıkan yazarların iş showcasing yılında edebiyat dergileri tabanlı katıldı Zines.

Bu inanılmaz bir zamandan beri ilk birlikte 2003 yılında var oldu.

Biz (şimdiye kadar iki albüm yayımladı ettik!), Indir aşağı ve yukarı ülkenin yükler, festivallerinde (bazı çamurlu, bazı değil oynadı oynadı! Desteklenen), ya da kahramanı olan efsanevi isimleri her türlü bir sahne paylaşılan Geçmişte, worshipped all over Europe ve daha güvenilir eski beyaz Van ve hatta SXSW için in Texas var seyahat!

Bu şimdiye kadar, inanılmaz bir yolculuk oldu ve daha fazla Storys' macera gelip birçok umuyoruz ...

Her zaman eklenmektedir olmanın Yani sitenin etrafında burun var - bir şeyler çok burada izlemek ve yeni şeyler ve dinlemek var.

E-posta listesi için e-posta yoluyla doğrudan güncelleştirmelerini almak için kayıt unutmayın.

Önce bile web sitesini ziyaret Ve şerbetçiotu forum üzerine ve diğer taraftar etkileşim (ve bizim!) Ve En yeni haber almak için!

Hikaye

Sitemizin amaçı sizlere hikaye okutmaktır.Ufkunuzu açmak için hikaye okuyun.